Parlayan bir göze saatlerce bakabilirim. O gözdeki parıltı beni adeta hipnotize eder. Karşımdakinin hayata bağlılığını, neşesini, zekasını, kısaca güzelliğini gösterir. İnsanı güzel yapan en önemli şey o parıltıdır benim için.
Karşımdakinin gözüne bakmadan rahat konuşamıyorum. Bu yüzden de telefonda konuşmayı sevmem. Hatta çok eskiden bir kere göz göze bakarken çok dikkatli baktığım için benden ürktüğünü söyleyen birisi bile olmuştu.
Birinin gözüne baktığınızda normal bir bilinç ile algılanamayacak kadar küçük sinyaller, bilinçaltı tarafından algılanıp, farkında bile olmadan yorumlanabiliyor.
Hatta geçenlerde bir araştırma görmüştüm, deneklere aynı kadının iki fotoğrafı gösteriliyor. İkisinin arasında normalde ayırt etmenizin imkanı olmayacak kadar küçük bir fark var. Birinde photoshop ile göz bebekleri %10 daha büyütülmüş. Deneklere hangi fotoğrafın daha çekici olduğu sorulduğunda çok büyük bir oran göz bebekleri büyütülmüş fotoğrafı seçiyor. Çünkü göz bebeklerinin büyümesi, bir heyecan durumunu, yani potansiyel olarak karşınızdakinin sizden etkilenmiş olduğu sinyalini taşır.
Bilinçli olarak yorumlaması oldukça zor olsa da gözlerine bakarak konuştuğum birisinin gerçek duygularını görebiliyor olduğumu seziyorum. Nasıl olduğunu anlamak için herhalde bir kamera ile bütün konuşmalarımı kayda alıp ağır çekimde seyretmem gerek. Yalnız birşeyi hala tam anlayamadım. Nasıl oluyor da gözlerini dikip bize bakan birisini hissedip dönüp aniden göz göze gelebiliyoruz. Görüş alanı içinde olsa yine anlayacağım. 6. katta ve arkamda olsa bile hissediyor olmak ve dönüp gözlerini bir kerede yakalamak, açıklanması kolay olmayan bir durum. İlkel ve vahşi dönemlerde av olmamak için kullanılan bir özellik, bir içgüdü olabileceği söyleniyor. Şahsen fiziki açıklaması nedir merak ediyorum. Bilen varsa benimle de paylaşsın lütfen.
Sanki beynin, kişiliğin, düşüncenin, dışarıya açılan penceresi gibi. Bu konuda böyle düşünen yalnız değilim. Tarih boyunca da göz bir gizem barındırmış.
Mısır’da da var, Hindistan’da da var bizde de var. Ben daha çok, işin mistik yanı ile boşa kürek çekmek yerine fiziki kısmı ile ilgileniyorum.
Dışarıdaki görsel sinyalleri elektrik sinyallerine çevirip beyne ileten göz, aslında sadece bakmaya yarıyor. Beyin bu elektrik sinyallerini yorumlayıp görmeyi sağlıyor. İşte bunun için göz aldanmaları, yanılsamalar yaşıyoruz. Beyin, gözün göremediği en ortadaki bir bölümü her seferinde görüntü bütünlüğü için kendisi dolduruyor. İnternette bir sürü örnek bulabilirsiniz. Bunun yanısıra beynin aradaki hataları da düzelterek kendince mantıklı bir hale sokması şahane bir mekanizma. Mutlaka bir yerlerde görmüşsünüzdür. Harfleri karıştırılmış olarak yazılan bir yazıyı hiç zorlanmadan düzeltip okuyabiliyoruz. Örnek mi ?
bir ignliiz üvnseritsinede ypalaın arşaıtramya gröe, kleimleirn hrfalreiinn hnagi srıdaa yzalıdkılraı ömneli dğeliimş. öenlmi oaln brincii ve snonucnu hrfain yrenide omlsaımyş. ardakai hfraliren srısaı krıaşk oslada ouknyuorumş. çnükü kleimlrei hraf hraf dğeil bri btün oalark oykuorumuşz.
Hadi biraz da görsel bir deneyim örneği vereyim
Kısaca özetlersek beynimizi kullanmazsak sadece bakarız, beynimizi kullanınca görürüz. Fakat beynimizi doğru dürüst kullanırsak hataları da görürüz.
Düşünün artık. Kendi gözünüz, hatta kendi beyniniz bile sizi aldatabiliyor. Kime güvenebilirsiniz ki ? İşte bu yüzden neye bakarsanız bakın, ne görürseniz görün, bir kere daha düşünün. Acaba gerçek mi ?





