İngiltere’de çalıştığım iş yerlerinden birinde bir kural vardı. “Kulaklık Kuralı”. Eğer çalışan birinin kulağında kulaklık varsa gerçekten acil olmadığı müddetçe onunla konuşmak, dikkatini dağıtmak, seslenmek vs yasaktı. Sadece firma içi mesajlaşma programından mesaj atmak serbestti. Yani konsantre olup bölünmeden bir iş yapmanız gerektiğinde takıyordunuz kulaklığı ve kimse sizi rahatsız etmiyordu.
Özellikle konsantrasyon ve düşünce gücü isteyen iş kollarında son derece faydalı olduğuna inandığım bir kural.
Bu kurala bir kere alışınca hiçbirşey dinlemeseniz bile, eğer rahatsız edilmek istemiyorsanız, kulaklığı kafanızda tutmaya başlıyorsunuz. Çünkü bazen müzik bile dikkat dağıtabiliyor. Hala kulağımda hiç birşey çalmayan kulaklıkla oturduğum oluyor.
İlk zamanlarda kulak içi kulaklıkları kullanıyorduk. Ancak arkadan gözükmediği için pek işe yaramadığını gördük. Sonra sonra büyük, kulağı örten hatta abartılı derecede kocaman kulaklıklara geçtik. Yani “Kulağımdaki bu devasa nesneyi görüyor musun? Hah işte sakın yanıma bile yaklaşma!” mesajı gönderiyorduk çevreye.
Birgün işe, ellili yaşlarının sonunda bir kadın başladı. Kulaklık kuralını bir türlü anlatamadık kendisine. Arkadan yaklaşıp kulaklığı kafanızdan çekip başlıyordu konuşmaya. Bütün huzur ve ahenk gidiverdi sayesinde. Konsantrasyon hak getire. Kadın etraftayken kulaklık fayda etmiyordu. Hatta sistemli bir şekilde yürüyen bütün işlere kestirmeler bulmaya başladı.
Burada bir bilgi vermem gerekiyor. Biz Türkler daha doğrusu Akdeniz insanları aceleci ve hızla sonuca gitmek isteyen insanlarız. Dolayısıyla beynimiz buna alışmış. Bir sorun görür görmez hemen yanına sapar, sağını solunu eşeler ve bir çıkış buluruz. Evet hızla çözeriz ancak sistemsizdir. Atı koşarken nallamak diye bir tabirimiz vardır. Durup da nallarsak zaman kaybederiz zira. Halbuki İngilizler sistem üzerine kurmuşlar herşeylerini. İş yapma şekilleri de böyle. Bir işi yapmanın kural zincirini yazmışlar uzun zaman önce ve herhangi bir şekilde sapma eğme bükme olmadan o zinciri takip ederlerse işin başarıya ulaşacağını kesin olarak bilerek çalışırlar. Zincirdeki en ufak bozulma çileden çıkartır onları.
Bir Akdeniz insanı için İngiliz tarzı çalışmak çok rahattır ama işi bekleyen için delirticidir. Bir nevi tatildir ingiliz tarzı çalışmak. Kimse peşinizden koşmaz, iki ayağınızı bir pabuca sokmaz, atınızı adam gibi nallarsınız, hatta suyunu yemini verip bir müddet nalın ayağına oturup oturmadığını anlamak için gezinirsiniz.
Yani kulaklığı takarsınız ve kimse size dokunmaz.
O işe başlayan tek bir kadın yüzünden bütün dişliler bozulmaya başladı. Önce işin analizini yapan arkadaş kendisinin başka bir birime atanmasını sağladı. Proje yöneticisi de, kadına engel olamayınca kendi haline bıraktı. Ben başka sebepler olsa da, onun yadsınamaz katkılarıyla işi bıraktım. Benden sonra işe aldıkları herkes öğrendiğim kadarıyla 1-2 ay içinde işi bırakmış. Yani kendi işini kısa zamanda yaptırdığını ve başarılı olduğunu düşünen bir eleman yüzünden sistem darmadağın oldu. Uzun vadede kadın işini yaptıracak işin ehli kimse kalmadığı için acemilerle çok daha uzun zamanda iş teslim eder hale geldi.
Kulaklık kuralı böyle birşey işte. İşler yürüyorsa ve kulaklığı da takılıysa kimseyi dürtmeyeceksin.





