Araba ile uzun yolculukları çok severim. Sık sık biryerlere gitmeye çalışırım hatta. Çok yorulursam mutlaka çeker bir yerlerde dinlenirim Bazen arabayı çekecek bir yer olmaz. Ortalama hızda giden bir kamyona rastladığımda, arkasından hiç sollamadan giderim. En stressiz zamanlardır onlar. Sollamazsın, geçmezsin, ileri gitmezsin, sadece dinlenirsin. Sonra yeterince dinlendiğinde sollar yola devam edersin. (Bu da benim sistemim.)
Kimi zaman eski bir dostla karşılaşınca , eski günleri yad etme faslı bittikten sonra konuşma normal seyrine dönüyor ya hani. İşte o an dostlukların dönüm noktası olabiliyor. Beraber geçen dönemde, aşağı yukarı aynı kafada olunan insanların, zaman içinde geçirdiği aşamaları kıyaslaması safhasıdır bu.
Maddi imkan, sosyal statü falan da değil de asıl kafayı taktığım kısım kişisel gelişim. Ne oldu da ben değiştim ? Veya ne olmadı da sen aynı kalabildin?
O dar kalıplara nasıl sığdın ? Halbuki beraber yürürken ileriye doğru koşmaya hazırdın. Ne zaman vaz geçip oturdun ? Herkes oturuyor diye onlara mı uydun ? Kamyonun arkasından mı geldin şimdiye kadar ? Halbuki orası aralarda dinlenmen içindi bütün bir yolu öyle gelmemeliydin. Hiç düşünmemeyi seçmek çok dinlendirici olmalı ama düşünmeyi unutmuş olmamalı.
Sürü olarak başladığımız yolda, orada kalmayı seçenler ve koşanlar mutlaka olacak. Kalmasını ummadıklarınız kalınca hayal kırıklığı oluyor sadece.
Neyse ki sen bir yana koşarken, başka kulvarlarda koşan eski dostlar da var. Size yalnız olmadığınızı hatırlatıyorlar. Görmeseniz de onların da koştuğunu bilmek yetiyor kimi zaman. Hatta aynamda sinyallerini görmek ve beni geçmelerini istiyorum ki ben de hızlanayım.