Dünyanın en basit işidir el yıkamak. En basit işiydi mi deseydim yoksa? Şimdi dışarıda bir yerlerde tuvalete girince kendimi laboratuar faresi gibi hissediyorum. Musluk var ama açmak için çevirilecek basılacak çekilecek birşey yok.
Acaba pedal mı var ?
Yok …
Haaa sensörlü …
Dur dur elimi şuraya tutarsam açılacak galiba…
Hah bak su geldi.
Sabun nerede ?
Bu da mı sensörlü acaba ?
Eeee akmıyor !
Düğme mi koydular yoksa ?
Yok.
Haaaa sabun bitmiş.
Yandakinden alalım ne olacak.
Sabunu sürersin su kapanır. Elini aynı yere tutarsın açılmaz. Tam açılır elini ovuşturursun gene kapanır. Doğru noktadan elini kaydırmadan yıkamaya çalışırsın bu sefer de kurutma derdi başlar. O el nereye denk gelirse sensörün çalıştığını son 20 senede çözemedim. Çalışmalarım devam ediyor. Her el yıkmadan sonra bir nevi çayda çıra oynuyorum. Ellerim sensörün altında dairesel hareketlerle folklorik bir seromoni sergiliyor. Ama bu sensörün bazı figürlerimin gelişmesine katkısını yadsıyamam. Birinin beni seyrettiği ve sıcak havayı açıp kapatarak beni dansettirdiğini bile düşünüyorum.
Bir de son zamanlarda su tasarruflu pisuarlar çıktı ki sormayın. İngiltere’de gittikçe yayılıyor. Yalnız benim anlam veremediğim birkaç nokta var.
1 – Pisuardaki suyun görevi, zaten sıvı olan çıktıların üzerinden bir kere su ile geçerek kokuyu engellemek. E o zaman normal pisuar koyup vanayı kapat gitsin. Nasıl inanıyorsunuz bu su tasarruflu pisuar hikayesine anlamıyorum. Koku olduğu gibi kalıyor çünkü
2 – İngiltere’de su tasarrufunu ne yapacaksınız çok merak ediyorum. Her 10 dakikada bir yağmur yağıyor zaten. Yani su stoklarınızda bir eksilme olacağını sanmıyorum. E fazla olunca boruyla Afrikaya da göndermiyorsunuz. Peki su tasarrufu ile ne yapıyorsunuz ?





