Bilgisayar işinde 20 seneyi geçtim. Artık hücrelerime kadar işledi bu meslek. Sorun gördüğümde kaynağını nasıl tespit edeceğim, nasıl çözüm yolları üreteceğim, aynı anda nasıl farklı konularla ilgileneceğim ve hatta çözemeyeceğim bir konu ile karşılaştığımda veya şöyle diyelim çözümü elimde olmayan bir sorun olunca nasıl restart edeceğim bile mesleğimden geçen alışkanlıklarla dolu.
Her yeni güne içimde bir proje yönetim sistemi ile başlıyorum, Gün içinde yeni konular geliyor, hallettiklerimi biten işler klasörüme taşıyorum. İşleri önem sırasına göre dizip başkalarını da işe dahile etmem gerekiyorsa onlara da birer “mail” gönderiyorum ve bekleyen işler klasörüne atıyorum. Mühim olan “inbox”ın çok dolu olmaması.
Bazen yeni bir güncelleme geliyor ve sistemin işleyişinde değişikliklere sebep oluyor. Bu bazen evlilik, bazen bebek, bazen başka bir iş, bazen okuduğunuz ve etkilendiğiniz bir kitap, bazen bir araştırma olabiliyor. O zaman işleyiş şeklimi gözden geçirip yeni duruma adapte oluyorum.
Bazen adapte olamayacağım bir durum oluştuğunda, sistemdeki başka bileşenlerle çakışma olmaması, dolayısıyla sistemin çökmemesi için herşeye baştan başlıyorum. Yeniden sistemi başlatırken geçici olarak biriken gereksiz tüm dosyalar da siliniyor. Bir hafifleme oluyor insanda.
İşte yabancı bir ülkeye böyle yerleşiliyor. Abartılacak birşey değil yani aslında basit bir restart. “Shutdown” olmasın diye bir önlem.