Neden ?

Anneannemlerin evinde geçen çocukluğumun yaz tatillerinde, ne zaman yağmur yağsa, dışarı çıkamayan bir çocuk olarak evi araştırmak tek eğlencemdi. 50 yıldır alınan ve atılamayan herşey o büyük ahşap dolaplarda istiflenmişti. Şanslı günlerimde 1960lı yılların Hayat dergisi ciltlerini bulurdum. O istifin içine ne zaman ve nasıl girdiğini kimse hatırlamazdı bile. Hatta bir kere bir Akbaba dergisi bile bulmuşluğum vardı o yığında.

Okumayı çok severdim ama Anneannemlerin evindeki kitaplık daha çok bardaklarla dolu olduğundan şansımı hep bu karışık dolapların karanlıklarında arardım.

Yalnız salondaki kitaplıkta iki istisna vardı. Birisi sadece ilk 6 cildi olan bir Meydan Larousse bir de üç ciltlik “Bilim Dünyası” ansiklopedisi.

NedenDolapların derinliklerindeki avlar tükenip artık benim için verimli olmamaya başlayınca, nereden ve neden alındığını bilmediğim o 3 ciltlik “Bilim Dünyası” ansiklopedisi  tek arkadaşım olmuştu. Hele ki renkli çizimleri ile siyah beyaz ve çok çok az resim olan Meydan Larousse karşısında açık ara kazanarak.

Atomlardan, fiziğe, ayrodinamikten, dört zamanlı motorların çalışma prensiplerine kadar herşeyi bulabiliyordum. Zamanla bu renkli ansiklopedi, zoraki seçeneklikten, güneşli günlerde sokakta misket oynamaya bile tercih ettiğim bir etkinliğe terfi etmişti.

Nedenleri ve nasılları öğrenmeye başlamak, tahmin edilenin aksine cevapları bulmanın huzurunu değil, daha fazla “neden nasıl” sorusunu getiriyor. Böylece 8 yaşında potasyumun suya atıldığında yandığını biliyordum.

Bu merak yaz tatili bittiğinde o 3 değerli cildi alıp eve götürmemle devam etti. Üstelik o kış harçlıklarımı biriktirerek aldığım Tarih ansiklopedisi de okuma listeme eklenmişti.

Sonra ilk defa eve gelen arkadaşlarımın getirdiği Spectrum ZX bilgisayarda oynadığımız salak bir oyun ile başlayan “bilgisayar” bu meraklarımın arasına eklendi. Nasıl program yazıldığını merak etmek o dönem için hiç kolay aşılası bir durum değildi. Babamı karnem iyi gelirse bir Commodore 64 almaya ikna etmiştim ama o efsane bilgisayarı eve getirip kurunca başka bir sorun ortaya çıkmıştı. İstanbul’daki en büyük kitapçıları tek tek gezmeme rağmen programlama üzerine tek bir kitap bile yoktu. Eh bu konu da hiç bir kaynak olmadan çözülecek birşey değildi.

O dönem yayınlanmaya başlayan Commodore 64 dergisini almaya başlamıştım ama içinde programcılıkla ilgili pek birşey bulamıyordum. Sonunda bu dergi kupon biriktirenler arasında çekiliş yaparak “Commodore 64 Programcının el kılavuzu” diye bir kitap vereceğini duyurdu. O kadar çok istiyordum ki kuponları biriktirip postaladıktan sonra heyecanla sonuçların açıklanmasını beklemek, doğum sancısı gibiydi.

Kazandım… (Bu çok isteme ve kazanma konusuna ileride değineceğim)

Böylece her akşam yaptığımız maçlarda da defans için benim yerime başkasını almaya başladılar. Çünkü ortaokul öğrencisi için pek de kolay olmayan bir takıntım vardı artık. Ancak Anlamaya başladıkça o perde kalktı ve çok da hoşuma gitti programcılık. Yıllarca ekmeğimi kazanacağım en büyük hobim o günlerde ortaya çıktı işte.

Ama bu “neden” sorusu çok ilginç bir soru. Cevap buldukça daha fazla soru ile kapınızda bitiveriyor. Bu yüzden hayatımın her döneminde, her anında öğrenmeye açlıkla saldırdım.  Belgesel kanallarını seyrederken uyur, hafta sonunu sahaflarda geçirir olmuştum ki internet devrimi geldi. Bilgiye oturduğun yerden ulaşmak, benim gibi her bir gıdımının peşinde aylar harcayan birisi için ne demek tahmin edebilirsiniz.

Bilgisayar programcılığını ve dolayısıyla analistliği meslek olarak seçmemle birlikte bir de meslek hastalığım oldu. Belirli bir düzende tekrar eden herşey dikkatimi çeker oldu. Programcılıkta buna “Pattern” deniyor yani desen, model, kalıp gibi birşey. Zaman içinde ne kadar çok analiz yaparsanız o kadar hızlı neden sonuç ilişkisi kurar, olaylar arasında ilişkileri daha rahat görür ve hızlı öngörülerde bulunur hale geliyorsunuz. Bunu ileride “Hayatın Deseni” adı altında anlatmaya çalışacağım.

Zaman zaman fiziki “neden”lerden uzaklaşıp felsefi ve dini “neden”lerin peşinde koştum. Tasavvuf konusunu inceledim, din hakkında yazılanları okudum ama sonra işin özüne dönüp direk kaynağından neden öğrenmiyorum diyerek Kuran’a döndüm.

Bu esnada cevap bulduğumdan kat kat fazla soru oluştu. Kimisinin peşine düştüm kimisini erteledim. Kırk yaşının sonrasına bazı konuları ertelemenin yapılabilecek en doğru iş olduğunu sonradan farkettim mesela.

Bugün artık en çok peşinde koştuğum birkaç konu kaldı. Beyin, zaman, boyut, din, psikoloji (davranışlar) ve hepsinden önemlisi düşüncenin nasıl hayatı etkileyebildiği.

Sormayanlar veya kopya çekenler için kolay olsa da, dünyanın en zor sorusuna aranan cevap için bir yolculuktur hayat.

Neden…

 

 

Facebooktwitterredditpinterestlinkedinmail