İçinde bulunduğun evin dıştan nasıl göründüğünü bilemezsin, eğer gözlerin kapalı girdiysen. İçeriden gözlemlerde ve tahminlerde bulunursun ama asla tamamını göremezsin.
Zamanın da içinde olunca aslında nasıl birşey olduğunu ancak gözlemlerimiz kadar biliyoruz. Bükülebildiğini, göreceli olduğunu bile anlayalı daha çok fazla olmadı.
Peki ölümsüz olsaydık ve gündüz – gece, yaz – kış gibi tekrarlanan süreçler de olmasaydı yine zamanın farkında olacak mıydık ?
Zaman benim kafamda akıp giden kocaman, geniş, uzun bir nehir olarak şekilleniyor. Biz bu nehrin akışı içinde bir yerlerde bir çöp olarak düşüyoruz içine biraz sürüklenip dibe batıyoruz. Sürekli bir şeyler düşüyor nehire ve sürekli rastgele savrulup, kenara veya dibe gidiyor.
Biz zamanı sürüklendiğimiz esnada, yüzeyde gördüğümüz kadarıyla anlıyoruz ve yaşıyoruz. Her birimiz için dibe battığımız noktada bitiyor zaman.
Peki bu nehre uzaktan bakan birisi için nasıl gözükür herşey ? Herşeyden önce akar mı ki? Benim anladığım kadarıyla; Allah zamanın dışından bakar herşeye ve aynı anda hem bugünü, hem dünü, hem yarını, hem başlangıcı, hem bitişi görebilir. Kuran’da bizim için henüz gelecek olan bir zaman diliminde olacaklar, belki de bu yüzden geçmiş zaman olarak anlatılıyor.
Böyle bakınca aslında herşey yerine oturuyor. Her ölen için zaman duruyor. Ve bir gün o nehir kuruyacak deniyor. Böylece bütün diptekiler için yüzeye çıkma saati gelecek.
Nehrin büyüklüğünü bilmiyoruz, ne zaman kuruyacağını da… Hatta çok çok az bir bilgimiz var bu konuda. Dışarıdan evi görenin tarif ettiğine inanmaktan başka bir şansımız da yok. Çünkü gördüğümüz kadarıyla tarif edebildiklerimiz, O’nun anlattıkları ile örtüşüyor.
Dibe batmazsak bu aralar, görüşmek üzere… En olmadı nehir kuruyunca görüşürüz





