Anlaşıldı Tamam

Bır müddet insanları anlamak için uğraşırız. Sonra bir müddet de insanlar bizi anlasın diye. Ve malesef “beni anlamıyorlar abi yeaaa”ya bağlar mevzunun içinden çıkarız.

Son on yıldır kendimi anlamaya çalışıyorum. Ne kadar zor bir iş anlatamam. Beni en iyi bilen bile, beni anlamakta zorlanıyorken başkasından bunu istemek çılgınlık olsa gerek.

igrenc_olay_surekli_altina_kacirinca_anlasildi_h710611_63785Kendimi takip ediyorum. Birinden etkilendiğimi gördüğüm anda hemen “neden?” diye soruyorum kendime. Fiziki özellikler mi, daha önce etkilendiğim biri ile olan benzerlikler mi, mimikleri mi? Beynimde bunu tetikleyen ne anlamak istiyorum. Aynı şey, daha tanışmadan, odaya girdiğim anda, sadece 10 saniye görmeme rağmen birisine karşı alarm çalan ve dikkat etmem gerektiğini söyleyen iç ses için de geçerli. Neden ?

Bilgisayar programcılığı ve analistlik gibi bir mesleği seçmenin yan etkisi sürekli desenler üzerine çalışan bir beyne sahip olmaktır. Desen (pattern), kendini tekrarlayan herşeydir. Bir müddet sonra bir olay, bir şekil, bir işlem ikinci defa tekrar ettiğinde dikkatimi çeker ama üçüncüden itibaren benim için desendir.

Sabah ilk içtiğim kahveden neden bu kadar hoşlandığımı, nasıl olup da güne beni bu kadar enerji dolu başlattığını analiz etmem için taa çocukluğuma ilk gençlik yıllarıma kadar giden bir gezinti yapmam gerekmişti. Önce çocukluğumda büyükannemle ki kendisi anneannemin annesi olurdu, karşılıklı içtiğimiz Türk kahveleri geldi aklıma. Belki de mutlu çocukluğum ile ilgili anılar tetikleniyordu ilk kahve kokusuyla.

Biraz daha düşününce aynı koku olmadığını, belki kafeinin etkisinin bu olabileceğini ama kokunun farklı olduğunu buldum. Peki neydi ? Dayımın kahveyi sevmesi ve benim de dayımı çok sevmem olabilir miydi ? Kimbilir belki bu da bir etken. Ama o koku daha çok bana, Tarabya otelinde daha 16 yaşımdayken yaptığım staj esnasında, güneşli pırıl pırıl bir istanbul sabahında kahve isteyen müşteriler ve güne güzel başlamalarını da hatırlatıyor olabilir. Belki daha yüzlerce var ve hepsinin kokteyli, bana böyle bir keyif sunuyor. Fincana doldurduğum sıcak suyun kahve ile ilk buluştuğu an, kokuyu içime çekince her birini tek tek ziyaret ediyorum bu anıların.

Bir kahvenin analizi bu kadar tutarken insanlardan neden hoşlanıp hoşlanmadığımı analiz etmek bazen bütün günümü alıyor haliyle. Şimdiye kadar yakaladğım ayrıntılar ise beni her seferinde şaşırtmaya devam ediyor.

Çocukken misket oynadığımız ve sürekli mızıkçılık yapan çocuğun dudak yapısı ile 30 yaşında tanıştığım ve ilk 5 saniye içinde hoşlanmadığım birinin dudak yapısı aynıydı mesela. Bir şekilde eşleşivermişti kafamda. (ve evet bu da mızıkçıydı)

Ortaokulda hiç sevmediğim yılışık aptal bir arkadaşın kaş yapısı ile benzeşen hiç kimse ile daha anlaşabilmişliğim yok mesela. İlginç gelebilir ama kaşı öyle olanların neredeyse hepsi yılışık ve aptaldı.

Yüz ve yüzdeki öğelerin şekli, parmaklar ve tırnak yapıları, mimikler, jestler, karakterler, hareketler hep depolanıyor. Derken yaşadıkça genişleyen bir kütüphaneye sahip oluyoruz. “İnsan sarraflığı” dediğiniz kavram da ne kadar çok insan görüp ne kadar hızla bu kütüphaneyi büyüttüğümüzle ilgili.

Öte yandan sadece kişiler ve olaylar da değil analiz edilmesi gerekenler. Kendimi tanıma yolculuğum sırasında gözlemlediğim ve neden bir şeyi tutkuyla istediğim ve sonra neden bir kenara attığım da bir muamma. Herhangi bir şey, sahip olana kadar benim için dünyanın en önemli mevzusu iken sahip olduktan sonra çok değersiz bir duruma düşebiliyor.

Kısacası kendimi anlayamadım hala. Benden anlayışlı olmamı beklemeyin.

 

Facebooktwitterredditpinterestlinkedinmail

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.