Daha çok erken yaşlarda okuduğum bir Stephen King romanıydı “Mahşer”. Dünyanın sonu hikayelerinin ilk öncüllerindendi. Konu, bugün artık klasik hale gelen, bir felaketten sonra hayatta kalan bir avuç insanın, hayata tutunma ve tekrar mümkün olduğunca gelinen son medeniyet seviyesine yaklaşabilme çabasıydı.
Hikayesinden çok beni başka bir kısmı etkiledi o yaşlarda. Dünyanın sonu gelmiş ve ben hayatta kalan birkaç kişiden biriyim. Acaba bugünkü teknoloji seviyesine ne kadar yaklaştırabilirdim sonraki nesilleri? O zamanki sınırlı bilgimle pek birşey yapamayacağımı farketmiştim. Belli ki ilkokul seviyesi fen ve matematik bilgisi ile çağ atlatamayabilirdim. Ancak bu soru benim bir şekilde bilinç altıma işlemiş olacak ki, bizzat hiç yapmayacak olsam da, neyin nasıl yapıldığını en azından teorik olarak öğrenmem gerektiği gibi bir saplantım oldu.
Tamircileri seyrettim uzun uzun. Hımmm demek ki o boru oradan buraya aktarıyor suyu… Haaa o da bunu döndürüyor veeee…. Tabi ya elektrik böyle gelecek ki doğru ve güvenli çalışacak bu… Peki ama neden bunu böyle yapmamışlar ki? Mutlaka bir sebebi olmalı acaba ne? Vayy be demek bu kadar basitti bu sorunun çözümü…
Hemen her şeyin nasıl çalıştığına dair teorik bilgim oldu zamanla. Sonra sonra birşeyler bozulduğunda tamir etmeye başladım. Derken arkadaş ve akrabalarımın da yardımına koşar oldum.
Çalışmayan bir makine görünce kafamda basit bir şema oluşmaya başlıyor ve sorunun nerelerden kaynaklanabileceğine dair seçenekler canlanıyordu gözümde. Tabi ki her şeyi tamir edemem ama hatırı sayılır bir tamir geçmişim olduğunu da kimse inkar edemez.
Sorunların nasıl çıktıklarını anlayınca, tekrar edecek olanları da tespit etmek çok zor olmuyor. Dolayısıyla kullanıcısını uyarıyordum. “Bak bu sorun çıkınca şöyle yap çözülür” ya da şunu yaparsan sorun çıkmaz.
Genelde pek sallamadıklarını biliyorum.
İnsanların da makineler gibi olduklarını gördüm sonra. Tıpkı onlar gibi sorunlar çıkıyor ve neyin nereye bağlı olduğunu görürsen sorunu çözebiliyordun. Hatta sorun çıkacak konuları öngörmek de mümkün çoğu zaman.
Tam da burada muhteşem bir ikilem var aslında. Eğer bir sorunun çıkacağını öngörmüş ve önlemek için birşeyler yapmışsan, sorun çıkmıyor. Bunu senden başka kimse bilmiyor olacağı için teknik olarak sorun çıkmamış ve senin ne yaptığını kimse anlamamış oluyor. Yani sen istediğin kadar kendini parçala çıkmayan sorun yüzünden sorunu çıkarmama çaban boşa gidiyor.
Acı ama gerçek…
Bazen sorun çıkacaksa, öngörsen de, önlemeye çalışsan da çıkar. İşin doğasında var bu. O zaman hani fantastik filmlerdeki gibi “al bu saç tokasını, sofra tuzunu, kalem pili ve mangal kömürünü. İleride ihtiyacın olacak ve neyi nerede kullanacağını anlayacaksın” tarzı bir önlem alıyorsun.
Hayatta her tamir edilecek şeyi olan tamirci olamıyor. Bazıları kolayını seçip tamirciyi arıyorlar. Tamircilerin hayatı ne kadar kolaylaştırdıklarını çok kolay görmezden gelebiliyor insanlar. Tamirci olmak bir nevi görünmez olmaktır. Ancak yoksan seni farkederler. El altındaysan çok da değerli olmazsın. Düzelecek birşeyler vardır ve düzeliyordur. Sorun olmadığına göre yoksundur.
İnsanlar sanıyorlar ki ne olursa olsun tamirciler halleder. Hallederler elbet. Ama etrafta tamirci bulabiliyorsan. Gittiklerinde elinde bozuk bir makineden düşen boruyu tutuyor olarak bulabilirsin kendini. Belki de sırf bu yüzden o güzel tamirciler o güzel alet çantalarını alıp o güzel ülkelere gitmeli arada bir.
Hem bakalım kalanlar medeniyeti ne kadar sürdürebilecekler görmüş oluruz.





