Beyinde uzun dönemli hafıza ile koku algılama merkezinin birbirine çok yakın olmasının bir etkisi olarak, hatıralar beyinde kokuları ile saklanırlar. O yüzden sıcak bir ekmeği kokladığınızda, çocukluğunuzun fırın kuyruklarında geçen mutlu günlerine gidersiniz. Yanınızdan geçen ama farketmediğiniz birinin parfümü bazen bir anda sizi eski sevgiliye taşır, bazen de annenizin altın gününde poğaçaları yerken bulursunuz kendinizi.
Sevdiklerinize, içinize çeke çeke sarılmanız da bu yüzden, sonra onların burnunuzda tütmesi de bu yüzden.
Arap sabunu bile kimine kötü kokarken kimini çocukluğundaki o huzurlu temiz eve taşır.
Akşamdan içilmiş sigaranın mobilyalara sinmiş kokusu normalde kötü iken, bana üniversitedeyken oturduğum evin özgür sıcak rahatlığını hatırlatır.
Kızarmış ekmek; okula kalkılan telaşlı kahvaltıları, gazete; pazar sabahlarını, karpit; sanayideki dükkanda içtiğimiz oraletleri hatırlatır.
Öyle ki bazı günler artık olmayanların anılarıyla kalkılır, artık var olmayan kokuları sanki yanınızdaymışçasına algılar beyniniz. O gün, kokusuyla beraber yüzler, hareketler, konuşmalar geçer canlı canlı gözümüzün, burnumuzun önünden. Tatlı bir tebessüm, bir damla yaşla anar, o anları tekrar yaşarsınız özlemle.
Özellikle soğuk yaz sabahlarında, güneşli ama hafif rüzgarlı havalarda bir kavak ağacının veya bir akasyanın yakınındaysam kesin çocukluğuma dönerim bir an. O sabahın kendine has kokusu beni dedemlerin evine taşır. Yeni demlenmiş çay, bahçeden toplanmış domates, biber, rafadan yumurta ve kahvaltıya çağıran bir çift masmavi göz.
Hiç işte… Biraz soğuktu da bu sabah…





