Bir haftalığına gittiğim bir Tunus gezisinin ardınan, edindiğim izlenimleri sıcağı sıcağına yazıya dökmek istedim.
Uzun zamandır tatil yapamadığımdan, hazır okullar tatilken (İngiltere’de), bir haftalığına, sıcak ve güneşli olmasını beklediğim bir yere gitmek için araştırma yaparken rastladım Tunus’a. “Sonuçta Afrika’da yani ne kadar soğuk olabilir ki?” gibi bir ön kabul ile rezervasyonu yaptırdım. Neyse ki şans benden yanaymış. Zira gitmeden bir hafta öncesi ve döndükten sonrası yağmurlu ve soğuk olmasına rağmen tam güneşin açtığı havanın sıcak sayılabileceği bir haftaya denk geldim.
Giderken bir başka ön yargım da insanların daha tutucu, daha kapalı olacağı ve bu yüzden otel dışında rahat edemeyebileceğimizdi. Bunda da yanılmışım. Veya kısmen yanılmışım diyelim.
Tunus 30 yıl önceki Türkiye gibi bir ülke. Evet kısaca böyle özetleyebiliriz. 30 yıl önce Alanya’da 6 ay bir otelde çalıştığım için kendimi çoğu zaman o günlerde buldum.
Sokaktaki insanlar bugünün Türkiyesindeki gibi yobaz değiller. Rahat rahat gezebiliyorsunuz. Sokakta başı kapalı çok az kadına rastladım. Hatta rastladıklarımın bence büyük çoğunluğu da turistti. Şortla gezen kadınlara karşı hiç bir rahatsız edici bakış, davranış görmedim.

İş esnaf ve taksicilere gelince maalesef aynı “bir kerede yolalım şu turistleri” kafası burada da hakimdi. Türk dizileri çok gösterildiği için, aramızdaki konuşmalardan hemen Türk olduğumuzu anlayıp “müslüman mısın?” diye sorup arkasından da “vay benim kardeşim dur ben sana özel bir fiyat çıkartayım” deyip normal fiyatı üçle çarpıp önüne koyuyorlar. Yabancı bir ülkede önünüze konan fiyatın düşük mü yüksek mi normal mi olduğunu anlamanız bir kaç gün sürebiliyor. Çünkü kur çevriminden yola çıkarak çok anlaşılamıyor bu durum ve onlar da bunu çok iyi biliyorlar. Genelde “Ne var ki senin için 3 pound” dedikleri bir mal aslında yarım pound bile olmuyor. Taksiciler zaten ayrı bir alem. Şehire ilk gidişim için 7 dinar aldılar. Aynı yoldan geri dönüş 15 dinar tuttu. Taksiciye “Ben sadece turistim aptal değilim” dedim o zaman 10 ver dedi. Sonraki gün yoldan çevirdiğim başka bir taksici aynı yola 3.5 dinar aldı. Yani ilk gün zaten iki katını ödemişim ve adam benden 4 katını almaya kalkmış.
Bir de sakın ama sakın “Para önemli değil biz müslümanız gönlünden ne koparsa ver” lafına kanmayın. En çok bununla geçiriyorlar. Gönlünden kopanı verince “5 daha ver” “10 daha ver” diye parça parça yoluyorlar.
Ülkenin ve şehirlerin genel yapısına gelince. Bir kere her yer ya inşaat halinde, ya yıkılmak üzere terkedilmiş ya da alt kata inanılmaz özenle motiflerle başlanıp üst katta sadece sıva ile bırakılmış binalarla dolu. Para oldukça, biraz yapıp sonra bitince olduğu gibi bırakıyorlarmış. Ne zaman ellerine biraz daha para geçti o zaman kaldıkları yerden devam ediyorlarmış. Genelde sokaklar tozlu ve şişe ambalaj atıkları ile dolu. Kimsenin aklına süpürmek gelmemiş sanki.
Arabalar genelde her tarafından çarpılmış, yamulmuş ama yaptırılmamış. Neredeyse bütün arabalar eski ve yamuk. Sonra trafikte sebebi anlaşılıyor. Evet bir takım kurallar konmuş ama aynı Türkiye gibi kimse üzerine alınmıyor. Her yerden yer yere giren çıkan yandakini sıkıştıran arabalar var.
Oteller de eğer yeni yapılmamışsa bina olarak ya boyası dökülmüş, ya eşyası kırık ama idareten tutturulmuş, ya fayansında sıvalar kazınmamış böyle tam tarif edilemeyen bir durumda. Temiz olmasına temiz ama detaylar hep pas geçilmiş. Fakat personel süperdi. Son derece saygılı, temiz ve çalışkanlar.

Gelelim en takıldığım konuya. Din ve dindarların durumu. Yazılarımdan da anlamışsınızdır. Ben inanan / bilen bir müslümanım. Ama şunu tekrar anladım ki yer yüzündeki müslümanlarla aynı dinden değilim. Ne demek bu? Mevcut uygulanan dinin Kuran’a tamamen zıt hatta yasaklanan bir din olduğunu görüyor ve geleneklerle hurafelerle dolu bu anlayışı red ediyorum.
Gezi sırasında nedense bizi bir türbeye ve buraların en büyük camilerinden birine götürdüler. Çıldırmamak elde değildi. Türbe’de yatan peygamberin bir arkadaşı imiş. Ben bu zatı tanımıyorum ama peygamberin kendisi bile olsa farketmez. Önce türbenin içine müslüman olmayanların giremeyeceğini söyleyip turun biz hariç geri kalan yolcularını engellediler. Türbe için çok da umurumda değildi bu durum ama gördüklerimden sonra keşke ben de girmeseydim dedim. İçeride resmen alenen yatırdan bir şeyler isteyip isteklerinin karşılığında yatıra karşı secde eden insanlar vardı. Benim okuduğum anladığım dinde bu alenen affedilmeyecek tek günah olarak yazmasına rağmen hem de.
Camide durum daha da ilginçleşti. İçeri yine müslüman olmayanları almadılar, kadınların da başlarının örtülü olmasını istediler. İçeri almamalarına geleceğim ama bir kadının başörtüsü olmasına ragmen bir de üzerlerini tamamen kapatan uzun bir üstlük ile anca izin vereceklerini söylemelerine dayanamadım. Yahu madem cami Allahın evi (ki öyle bir durum da yok ya neyse) sen kim oluyorsun da insanların içeri girmesine engel olabiliyorsun. Belki içeri giren birisi bir şeyden etkilenecek, bir şeyden ilham alacak ve doğru yolu bulacak. Buna engel olmak ne demek? Müslüman bir kadının ne kadar kapalı olması gerektiğine dair ölçün nedir? Böyle davranarak sadece insanları islamdan soğutursun. Gayri müslümleri demiyorum. Müslümanları dahi dinden soğutan bir davranış bu.
Kısaca bu tip müslümanların daha çoook uzun bir süre düzelemeyeceklerini görüyorum. Umarım yeni nesil daha çok sorgular ve gerçeğe daha çok yaklaşır.
Bir müddettir sıcak ve güneşli bir iklimde bir ülkeye taşınma fikri var kafamda. O yüzden de gittiğim yerlere biraz da tartarak bakıyorum. Bu geziden öğrendiğim şey, asla bir müslüman, arap veya ortadoğu ülkesinde rahat edemeyeceğim.





