Neden İngiltere’de araç kullanmak daha kolay diye düşünürken bazı cevaplar geliştirdim. Belki de Türkiye’de özellikle de İstanbul’daki trafiğin çözülmesine sanıyorum ki katkısı olacaktır. (!)
1- Kurallar
Ehliyeti alırken kurallar kesinlikle öğretiliyor ve sınanıyor. Trafikteki herkes geçiş kimin hakkı, nerede beklenir nerede geçilir biliyor. Kuralları çiğnediğinizde cezayı elinizde buluveriyorsunuz. Ancak para cezası, miktarına rağmen bunların içinde caydırıcı olanı değil. Asıl puan cezası çok ciddi caydırıcılığa sahip. Toplam 12 puanınız var. O da ilk 2 seneye 6 puanla başlıyorsunuz ve 2 sene sonra 12 puana çıkabiliyorsunuz. Kırmızı ışıkta geçmek 3 puan, hız sınırını aşmak 3 ten başlıyor çok hızlıysanız daha da fazlasına kadar gidebiliyor. Puanlarınızı bitirdiğinizde ehliyete el koyuyorlar. Alkollü araç kullanmak ise puanı da aşan direk hapse kadar yolu olan bir hata.
Yani ehliyeti aldınız o gazla hızla (ki bu hız saatte 30 mil yani yaklaşık 50 km olabilir) kırmızı ışıkta geçtiniz hop gitti ehliyet.
Puan cezalarının bir başka yanı da zaten çok yüksek olan sigorta primlerini daha da yükseltmesi. Sadece o sene için de değil, sonraki senelerde de puan silinene kadar her sene yüksek prim ödemeniz söz konusu.
Etrafta hiç polis görmezsiniz, hatta ben daha hiç çevirmeye de rastlamadım. Daha da enteresanı kameraların yerleri de işaretlerle belirtilmiştir. Bazı kameralar ve işaretler sabittir. Bilirsiniz nerde ne var. Bazen de işaret vardır ama kamera yoktur onu da bilirsiniz. Ancak bir gün bir bakarsınız bir gün oraya mobil kamera koymuşlar ve gülümseyin çekiyoruz deyivermişler.
Ben bir kere 30 mil ile sınırlı yolda 35 mil ile hız cezası yedim. Onda da tam bir gün süren bir eğitime gelirsen puanı bir kerelik düşmeyiz ama sen bilirsin diye bir mektupla yönlendirdiler. İnsanın içini bayan ve tövbe ettiren bir gündü. Sabahtan akşama kadar hızlı gidersen ne olur, hız sınırını nasıl bileceksin gibi 3-4 konuyu döndür çevir anlattılar. Çıktığımda tövbekardım. Ancak puan cezası almadığım için yine de mutluydum. (evet parayı aldılar)
2- Nezaket
Bir de trafikte yazılı olmayan centilmenlik ilkeleri var. Eğer arkandaki trafiği engellemeyecekse yol vermek, sana yol verildiğinde avuç için karşıya gösterilerek veya dörtlüleri bir iki defa yakarak teşekkür etmek, yol verilmediyse kafa çıkartmadan sabırla beklemek, kornayı ota çöpe çalmamak, sırasıyla yayalara, bisikletlilere, motosikletlilere azami dikkat göstermek ve asla onları sıkıştırmamak bunlardan bir kaçı.
Bir döner kavşağa gelince kavşaktaki herkes yol kimin hakkı, ne zaman hak kendisine geçecek biliyor. Bu yüzden de trafik ışıklarından daha akıcı bir trafik sağlıyor. İngiltere bu sebeple dünyada en çok döner kavşağa sahip ülke.
Mesela sağa döneceksin. Sağdaki şerit dönüş için ve tıklım tıklım dolu. Soldaki şerit ise bomboş. Hiç kimsenin aklına soldan gidebildiğim yere kadar gideyim en son anda sağa burnumu sokarım demek gelmiyor.
Yine İngiltere’de selektör yapılırsa sen geç sana yol veriyorum manasına geliyor. Hayır ben geçeceğim yola çıkma diye bir işaret bile yok.
Peki Türkiyede durum ne ?’
Ben 20 yıl İstanbul trafiğinde araba kullandım. Türkiye’nin hemen her tarafına gittim. Zaman içinde trafik ve kural tanımazlık hep kötüye gitti. İngiltere’den Türkiye’ye gidişlerde araba kiralardım önceleri. Sonra bir seferinde pes ettim. Bir pazar sabahı saat 5 civarı havaalanından eve giderken önce bir araba en sol şeritte arkama takılıp tampon tampona selektörler kornalar ile yol istedi. Yolu verince beni geçip en sağ şeritten kıl payı kurtaracak şekilde ana yoldan çıktı. Madem çıkacaksın derdin neydi kardeşim diye düşünürken bir virajda hiç bir yol onarımı levhası falan olmamasına rağmen 3 şeritli yolun soldan 2 şeridinin hunilerle kesildiğini gördüm. Yol tamamen boş olmasa çarpmamak imkansızdı. Sonraki günlerde yürüyerek yarım saatte gideceğim mesafeyi arabayla 45 dakikada gidip bir de park derdiyle uğraşınca tamam dedim. Buraya kadarmış. Ben artık bozulmuşum. Kurallar içinde kullanan ve kuralsızlıkta şaşkın ördeğe dönen bir şoför olmuşum. Bu sebeple de artık Türkiye’de araba kullanmamak daha doğru diye düşünüyorum.
Sonrasında taksi ve minibüslerde kaldırımdan, tersten ışık mışık takmadan sürüşler gördüm. Hatta cenaze arabasında şoför emniyet şeridinden sürerken ‘abi millet sanki acil bir işi varmış gibi emniyet şeridine giriyor ya’ diye şikayet etti. ‘E sen ?’
Trafiğin normale dönmesinin ilk şartı önce herkesin kesin ve net kurallara uyması. Sonrasında cezaların yeterli caydırıcılıkta olması. Centilmenliğin ve nezaketin sürücüler arasında tekrar hakim olması. Yoksa istediğin kadar yeni yol yap istediğin kadar şerit aç hikaye.





