Genellikle büyük işlere girişmeden önce, işin azameti, göz korkutur ya hani. Hatta işe başlamaktan vazgeçme noktasına getirir insanı. Kendinden şüphe edersin bir an, yapabileceğine dair inancın sarsılır veya bazen tamamen inancını kaybedersin.
Bu psikoloji çok yaygın genel bir durumdur, panik yapmaya gerek yok. Sadece nasıl aşılabileceğine dair bir metodunuzun olması gerekir.
İş icabı problem çözme ve proje yönetimi konularında birkaç konferansa katıldım. Hatta problem çözme teknikleri üzerine gittiğim konferans çok ilginçti. Halihazırda uyguladığım bütün yöntemler tek tek anlatıldı. Malesef hiç yeni birşey öğrenmedim. Keşke bu konferansa 20 yıl önce katılsaydım diye ayrıldım oradan. Tecrübe ile deneme yanılma yoluyla 20 yılda kendi kendime bulduğum yöntemleri uğraşmadan edinmek mümkünmüş meğer. Bir sonraki yazımda bunlardan bahsederim ama şimdiki konum problem çözme değil.
Büyük bir projeye başlamak.
Ne zaman çok büyük bir projeden basedilse burada klasik bir laf duyarsınız. “Bir fili nasıl yersin?” işte herşeyin özü olan ve problem çözme tekniklerinden de birini teşkil eden altın yöntem bu sorunun cevabında yatıyor. “lokma lokma”
Sorunları küçülttüğünüzde, çözülebilir boyutlara getirdiğinizde, uğraşmak çok kolaylaşıyor. Projenin veya sorunun tamamını çözmeye kalkmak delilik. Haddinden fazla efor harcayıp hiç bir yere varamamak işten bile değil.
Çok uzun bir yola çıkmak gibi düşünün. Yolun bütününü gözünüzde büyütmenin manası yok. Bir saat mesafede, ayranı güzel bir yerde mola vermek gibi bir hedef ile yola başlarsanız sorun küçülmeye başlar. Sonra manzarası güzel başka bir mola yerinde çay içmek, yoldan bir yerden lokum almak, yolun yarısına gelmek, ilerideki inciri meşhur bir yerde yol kenarından incir almak veya tarladan topladığnı satan köylüden domates almak, vesaire vesaire.
Derken bir bakmışsınız yol bitmiş.
Küçültülmüş sorunlar ve her aşılan sorundan sonra gelen küçük bir ödül ile üstesinden gelinemeyecek proje yok hayatta.
Yeter ki lokmalarınız ağzınıza sığsın, nasıl olsa çiğnersiniz.