Kesin herkesin aklından en az bir kere geçmişe gitmek, zamanı geri sarmak geçer. Sabah gözünü bir açacaksın ki çocukluğundasın. Hani o günlerin daha güneşli olduğu, herkesin hayatta olduğu mutlu sabaha uyanacaksın.
Benim ilkokul yıllarım Denizli’de geçti. Her kücük anadolu şehrinde karşılaşılacağı gibi Denizli’de de mobilet en yaygin ulaşım aracıydı o zamanlar. Sabah saat alarmına gerek kalmadan sokaktan geçen ve o saatte cok hızlı geçmesi için kendince mutlaka iyi bir sebebi olan mobiletin tek silindiri zorlayan sesine kalkılırdı. Zaten o ilkinin arkasından sinek vızıltısı gibi arka arkaya, yavaş yavaş artan bir tempo ile geçmeye başlarlardı.
O sesten ne kadar nefret ettiğimi hala çok iyi hatırlıyorum. Gördüğün rüyanın en güzel yerinde seni gerçek hayata döndüren o lanet ses. Birazdan saatin çalacağını ve o siyah önlüğü ve boğazımı kesen kolalı beyaz yakayı takacağımı hatırlatan vızıltı. Tabi ki nefret ederdim.
Sonra taşınınca bir müddet silindi bu ses hafızamdan. Üniversite için gittiğim Mersin’de çıktı karşıma ama artık eskisi kadar rahatsız etmiyordu. Galiba alışmıştım ve kulağım duysa da beynim sallamıyordu.
Yavaş yavaş hayatımdan çıktı gitti. İngiltere’ye taşınınca hiç duymaz oldum bu sesi. Neredeyse tamamen unuttum.
Zaten pek de hatırlanacak yanı olmayan bir gürültüydü en nihayetinde.
Geçenlerde güneşli bir sabaha bu sesle uyanıncaya kadar unuttuğumun bile farkında değildim. Sabah gözümü açmadan güneşi yüzümde, mobileti de kulağımda hissedince sanki zamanda geri gittim birkaç saniyeliğine. Gözümü açmasam, o birkaç saniyede daha fazla kalsam ne güzel olacaktı. Beyaz yakaların boynumu kesmesine de ses çıkartmayacaktım. Dedemle, anneannemle, babamla, annemle, kardeşimle dolu o güneşli güne uyanacaktım. Zaman duracaktı. Bir enerji patlamasıyla fırlayacaktım yataktan. Her birine sarılıp kokularını içime çekecek ve “günaydınnnnn” diyecektim.
Ama dayanamadım. Açtım gözümü. Ve bugüne geri döndüm.
Olsun bugün yanımdakilere sarılırım ben de. Hem ileride mobilet sesi duyunca beni hatırlarlar, ben civarda olmasam da.