Bir zamanlar herkesin elinde bu zımbırtı vardı. Zımbırtı diyorum çünkü bu tür şeylere verilebilecek genel bir isim yok Türkçe’mizde. Olan tek isim zımbırtı.
İki türlü ses çıkartılabilinirdi bu zımbırtıdan. Kolay yolu çevirerek zor yolu yukarı aşağı sallayarak. Zor yolla çıkan ses daha güçlü ve baskın bir sesti. Sanırım ilk defa maçlarda ortaya çıkmıştı. Bir takımın taraftarı diğer takımın taraftarının tezaruhatını bastırmak için böyle gürültülü sesler çıkarırdı. O yüzden de laklak iki renkte olurdu. Tuttuğunuz takımın renginde laklak alıp başlardınız gürültü çıkartmaya. Tek amacı buydu. Sonra modası geçti. Hayır karşıdakinin sesini bastırmanın modası geçmedi. Sesin modası geçti. Yerine, sprey kutusunun üzerine monte edilmiş kornalar geldi, vuvuzella geldi, davul geldi hatta bir ara metal garip bir tıklama sesi çıkaran birşey yapmışlardı, kaşık gibi bir metalin üzerine platin gibi sert bir metal monte edip tok bir ses çıkartıyorlardı. İngilizcede clicker deniyor ancak Türkçe’de ona ne isim vermiştik hatırlayamadım şimdiç İkinci dünya savaşı zamanında paraşütçüler gece atlayışlarında iletişim için kullanmışlar. Biz de maçlarda kullandık.
Ne olursa olsun, zaman içinde bir müddet moda olan aletlerde, amaç hep aynıydı. Daha fazla gürültü yaparak, karşıdakinin sesini bastırmak. Genel olarak iletişim sistemi olarak benimsediğimiz şey böyle birşey. Kim daha yüksek sesle bağırırsa o kazanır. Sen istediğin kadar nedenini, sonucunu, mantığını, güzel güzel izah et. Herkesin anlyabileceği bir dille anlat karşındaki laklakla seni bastırır ve ertesi gün laklakçılar hep bir ağızdan o tartışmada senin nasıl bastırıldığından bahseder.
Şimdi bir tartışma programında, sakallı, pis pis sırıtan ve kendine gazeteci diyen bazıları bu yöntemi kullandığında sadece tek birşey geliyor aklıma “Acaba bunları döndürerek mi yoksa yukarı aşağı sallayarak mı bu sesi çıkartıyorlar ?”